Bu haftanın “ Geçmişle Sohbet” köşesinin konuğu, Eskil’in Bayramdüğün Köyü’nden Süleyman Çakın oldu. Şimdi sizleri, bu güzel sohbetle baş başa bırakıyoruz.
Emmi öncelikle kendini tanıtabilir misin?
Ben Bayramdüğün’den Sümenin Mevlüt’ün oğlu, Süleyman Çakın. 1942 doğumluyum. Benim aklım erdiğinde, babamın iki öküzü vardı. Öküzleri, Akgöl’e sattı. 6 ya da 7 yaşındaydım. Birader ağladı, birader ağlayınca babam tekrar iki öküz aldı. Onunla, at arabasına dönüldü. At arabası 1964’e kadar at arabasıyla geldik geçtik. 1964’ten sonra, amcamınan motor aldık. 5 sene falan ortakçılık yaptık.
Daha sonra amcamla ayrıldık, biraderle motor aldık. Ömrümüz, biraderle ortaklıkla geçti. Zenginliği de gördük, ağalığı da gördük, fakirliği de gördük, icrayı da gördük. Yani feleğin çemberinden geçtim ben. Anamı emdiğime aklım erer benim. Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum ama aklım eriyordu emdiğimi.
Eskiden nakliyat diye bir şey yoktu. 1948 yılında, Burnak’tan bisiklet geldi buraya durdu. Millet başına yığıldı. Aynısından, amcam aldı. Benim birader ona binmiş, düşmüş; bisikleti kabul etmedi. Amcam. Babam anneme diyor ki o zaman, “elinde olacak, -amcamın adı Hacı’ydı- bir tane yeni bisiklet alacan, al bin diye Hacı’ya vereceksin”
Düşünün artık o zamanki durumu. Bir bisiklet alacak bile durumu yoktu kimsenin. Böyle günler geldi, geçti.
Emmi, sizin gibi büyüklerimle sohbete geldiğimde hep bana şunu derler, “Eskiden hayat şartları çok zordu ama şimdikinden çok zevkliydi” diyor. O günlerdeki zevk alınan hayat nasıldı?
Aynen öyle, eskiden hiçbir şey yoktu ama insanlar arasındaki ilişkiler çok farklıydı. Mesela, sende Muzaffer Keskin’le sohbet yaptın, biliyorsun. Bir tarihte, bu televizyonlar falan yokken, Muzaffer Keskin’in evine herkes toplanırdı.
Konya’dan bir misafir geldiğinde, o gün onun evi, düğün evi gibi olurdu. O kalktı şimdi, ne bayramcı gelen var ne de sohbete eve gelen var. İnternet, televizyon, telefon; ömür böyle geçiyor. Şimdi adam ölüyor, yanındaki evde havai fişek patlıyor. Bunlar hiç iyi bir şey değil.
Eski dönemlerde yaşadığın hayat hikâyelerinden bahsedebilir misin emmi?
Eskiden çarık vardı, güneş kızdımı ayakları sıkardı; parmaklar üst üste dururdu. Akşam geldiler mi çarığı ıslatırlar, sabah içine saman falan koyarlar, giyerlerdi; güneş vurdu mu tekrar kurur, sıkmaya başlardı.
Sığırın üst kısmından, çarıklık ayırılırdı. Kurban kesildi mi, sığırın sırtı kurbana kimler girdiyse birer çarıklık olarak paylaştırılırdı. Ayağımıza lastik bulamazdık, giymeye çocukluğumuzda. Çarığın yapımı da öyle. Deriyi köşelerinden delik açarak ikiye katlarlar, deliklerden ip geçirir, onu da ayağa giyerdik.
Emmi bildiğim kadarıyla siyasetle de iç içe birisin. Siyaset dönemlerinden hatırladığın hatıraların ya da duyduğun şeyler neler?
1964 yılında, Kör Gazi belediye başkanı oldu. İki devre belediye başkanlığı yaptı, ondan sonra kazanamadı.
Acı Pınar’lı Fazıl Zengin diye bir adam vardı. o il encümenliği falan yapmış o dönemde. Niğde’ye ne kadar milletvekili, belediye başkanı, siyasetçi varsa toplanmışlar. Lokantaya gitmişler. Çoğu yemeği yiyememiş, bu hesabı kim ödeyecek diye düşünmekten. O sırada Gazi emmi rahmetlik, garsonu çağırıp, oranın hesabını kesmiş. Hesap diye sorduklarında, “Eskil Belediye Başkanı Gazi Mutlu ödedi” demişler. Milletvekilleri, siyasetçiler baka kalmış. Eli bol, bir adamdı.
Hususi aşçı tutardı, kışın; gelecek olduğunda onu lokantaya götürmezdi. Kendi koyunu, kuzusunu keser, yemek hazırlattırır, yedirirdi.
Gazi Emminin, tek hatası; isteseydi Helvadere’nin suyunu Eskil’e getirirdi öleceğinde de demiş, “Eskil’in bende bir hakkı var, isteseydim Helvadere’nin suyunu getirirdim” diye.
Siyasette ben 1989’da sulama kooperatifine geçtik. Mezgitli, Köşk, Sekerler, Bayramdüğün. Bu projeyi zamanında Gazi Emmi yaptırmış. Gazi Emmi, başkan olduğunda Mezgitli’nin oraya 10 kuyu açtırıyor. Ondan sonra 8 – 10 öyle duruyor. Mahmut Oruç başkandı ben başkan yardımcısıydım. 30 kuyu, Sekerler, Mezgitli, Köşk’e açtırdık; 12 kuyuda buraya açtırdık.
Özcan Çakın’ın babasısınız. Özcan abinin küçüklüğünde, müzisyen olacağı belli miydi?
Hiç belli değildi. biraderin oğlu bir saz aldı. O sazla, Özcan biraz beller gibi oldu. Ondan sonra cümbüş aldı, ud aldı; onunla sanatçı oldu. Türkülerde bana türkü çağırttırırladı bana. O günün sanatçıları, Hür Rivan Ayhan vardı, Alettin’in İbrem vardı, Sedrettinin Hacı vardı. Bizim düğünlerin sanatçıları onlardı. O zaman sanatçıya para vermek yoktu. Düğünlerde bende söylerdi ama çalmayı öğrenemedim.
Yorum yazarak Tuz Gölü Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tuz Gölü Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tuz Gölü Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tuz Gölü Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Tuz Gölü Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tuz Gölü Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tuz Gölü Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tuz Gölü Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.